AVUKATLAR GÜNÜ NEDENİYLE ÇELENK TÖRENİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

07.04.2025 - 283
AVUKATLAR GÜNÜ NEDENİYLE ÇELENK TÖRENİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle 07.04.2025 Pazartesi günü İzmit Kent Meydanı alanındaki Atatürk Anıtına meslektaşlarımızın katılımıyla birlikte çelenk sunumu ardında da Baro Başkanımızca basın açıklaması yapıldı. Devamında ise Kocaeli Adliyesi baro odasında bayramlaşma töreni yapıldı.
 
Baro Başkanımızın basın açıklaması:

Değerli önceki dönem Baro Başkanlarım, Değerli TBB Başkan Yardımcım, kıymetli meslektaşlarım ve çok değerli basın emekçisi arkadaşlarım,

Geride bıraktığımız 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutlamak yerine, hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığı, temel hak ve özgürlüklerin ağır baskı altında olduğu bir ortamda Kocaeli Barosu olarak doğru bildiklerimizi ifade etmek zorundayız.

Avukatlar Günü’nde, öncelikle, mesleğimizin onurunu ve hukuk devletinin temel ilkelerini savunma kararlılığımızın altını bir kez daha çiziyoruz. Avukatlar, yalnızca bireylerin haklarını değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğünü, adil yargılanma hakkını ve demokratik toplum düzenini koruma sorumluluğunu taşımaktadır. Hukuk devleti ilkesinin aşındığı, yargının bağımsızlığının zedelendiği ve savunma makamının sistematik biçimde baskı altına alınmaya çalışıldığı, avukatlık mesleğinin icrasını zorlaştıran hukuki, ekonomik ve sosyal engellerin giderek arttığı bir ortamda; savunma hakkını, meslek örgütlerimizin bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü koruma sorumluluğuyla hareket ediyoruz.

Hukuk devleti ilkesi, bağımsız savunmanın varlığıyla kaimdir. Savunma makamını temsil eden avukatların serbestliği Avukatlık Kanunu’yla; avukatların meslek örgütü olan Baroların özerkliği ise Anayasa’nın 135’nci maddesi çerçevesinde kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin demokratik meşruiyetini ve kendi organlarını serbestçe oluşturma hakkıyla teminat altına alınmaktadır. Bu teminatlar, avukatlık mesleğinin bağımsız icrasının yanı sıra, bağımsız yargının ve adil yargılanma hakkının korunmasının da ön şartıdır.

Özellikle İstanbul Barosu’nun demokratik yollarla seçilmiş yönetiminin görevden alınması, savunma hakkına ve meslek örgütlerinin bağımsızlığına yönelik açık bir  hak ihlalidir. Barolar yalnızca avukatların örgütü değil, aynı zamanda yurttaşların adalet mücadelesinin güvencesidir. Bir baro yönetiminin, hukuk tarihimizde darbe dönemlerinde dahi başvurulmamış bir yöntemle ve ilk kez uygulanan keyfi bir şekilde görevden alınması, hukukun araçsallaştığı ve yargının bağımsızlığının ciddi şekilde tehdit altında olduğunun en somut göstergelerinden biridir.

Avukatların mesleki faaliyetleri nedeniyle yargısal ve idari baskılara maruz bırakılması, kamu gücünü elinde bulunduran merciler tarafından meslek örgütlerinin işlevsiz hâle getirilmeye çalışılması, Baroların kanundan kaynaklı görevlerini yerine getirmelerine ilişkin işlemlerinin dahi hukuki ve cezai yaptırımlara konu edilmesi asla kabul edilemez.

Son dönemde ülkemizde hukuki düzlemde yaşanan gelişmeler, hukuk devleti ilkesinin açıkça ihlal edildiği ve toplumun tüm kesimlerine yönelik sistematik bir baskı uygulandığı izlenimi vermektedir. Hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını ihlal eden, yürütmenin yargı süreçlerine doğrudan müdahale ettiği duygusunu güçlendiren hukuka aykırı çok sayıda uygulamaya tanıklık etmekteyiz. Bu süreçte doğrudan siyasi sonuçlar doğuran işlemleri nedeniyle, yargının siyasi saiklerle hareket etmeye zorlandığı izlenimi doğuran; kişilerin ve avukatların ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı gibi anayasal haklarını açıkça ihlal eden gelişmeler yaşanmaktadır. Mahkemelerin, hukukun temel ilkelerine ve yerleşik içtihada aykırı şekilde verdiği kararlar, yurttaşların hukuka olan güvenini derinden sarsmaktadır.

Örneğin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesi uyarınca herkesin barışçıl toplantı ve gösteri yapma hakkı varken bu anayasal hakkı kullanan yurttaşlar gözaltına alınmakta, daha da kötüsü soruşturma sürecinde orantısız şekilde tutuklanmaktadır. Bugün yüzlerce üniversite öğrencisi sadece anayasal haklarını kullandıkları için haksız ve orantısız şekilde tutuklu bulunmakta, bu şekliyle eğitim/öğretim hakları da ayrıca ihlal edilmektedir. Oysa hukukun evrensel ilkeleri gereği, tutuklama bir ceza değil, ancak en son çare olarak başvurulması gereken bir koruma tedbiridir.

Yine çağrıldığında gelip ifade verilebilecek konumda bulunanların, adeta şafak baskınıyla konutlarından gözaltına alınması işlemleri de açıkça hukuka aykırıdır. Tüm bu hukuksuz uygulamalar toplumdaki adalet duygusunu derinden zedelemektedir. Hukuka aykırı soruşturma işlemlerine son verilerek, tutuklama tedbirinin cezalandırma aracı olarak kullanılması uygulamasından vazgeçilmeli, hukuka uygunluk noktasında sıfır hata hedefiyle devam edilmelidir.  Unutulmamalıdır ki; hukuka uygunluk denetimi bir lütuf değil, devlet olmanın gerekliliğidir!

Yine son günlerde, ifade ve basın özgürlüğüne yönelik saldırılar da giderek artmaktadır. Haber yapan basın mensuplarının gözaltına alınıp, birkaç gün sonra bırakılması, basına uygulanan sansür, sosyal medya ve internete erişimin keyfi şekilde kısıtlanması, halkın haber alma hakkına doğrudan bir müdahale niteliğindedir. Özgür basın, demokratik bir toplumun en temel direğidir ve bu nedenle halkın haber alma hakkını engelleyen uygulamalar terk edilmelidir.

Kısaca derlemeye çalıştığımız tüm bu olumsuz gelişmeler, yargının siyasi çatışma ve çekişmelerin etkisine açık hâle getirildiği, hukuk güvenliğinin ortadan kalktığı ve keyfî uygulamaların olağanlaştığı bir sürecin parçası olarak görülmektedir. Avukatlar olarak, hukuka aykırı süreçlere karşı hukukun üstünlüğünü, adil yargılanma hakkını ve savunma özgürlüğünü koruma mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.

Avukatlar, yalnızca mesleki faaliyetlerini icra ederken maruz kaldıkları hukuki ve idari baskılarla değil, aynı zamanda ağırlaşan ekonomik-sosyal koşullar ve uğradıkları saldırılar nedeniyle de ciddi bir varoluş mücadelesi vermek zorunda bırakılmaktadır. Özellikle mesleğin ilk yıllarında bulunan genç avukatlar, öngörüsüzce açılan hukuk fakültelerinin yarattığı nicelik sorunu ve kamu kaynaklarının adaletsiz bir şekilde dağıtılmasıyla birlikte büyük bir ekonomik çıkmazın içine sürüklenmektedir. Ekonomik güvenceden mahrum bırakılan stajyer avukatların, imtiyaz değil eşitlik talep eden kamu avukatlarının, her yaş ve kıdemden serbest avukatların yaşadığı gelecek kaygısı, savunma makamının yargı sistemindeki rolünün etkisizleşmesine yol açmaktadır. Unutulmamalıdır ki, savunma hakkının etkin kullanılamadığı bir sistemde, adil bir yargılamadan da söz edilemez.

Bağımsız savunma, yalnızca bireysel bir hak değil, toplumun hak arama özgürlüğünün en temel güvencesidir. Ancak mevcut ekonomik ve sosyal koşullar, avukatları güvencesizliğe mahkûm ederek, mesleğin toplumsal işlevini zayıflatmaktadır. Bugün mesleğimizin ekonomik ve sosyal güvencelerini savunmak, kutsal savunma hakkına ve hukukun üstünlüğüne sahip çıkmak demektir.

Yargının bağımsızlığının yok edilmesine, Baroların seçilmiş organlarının görevlerine yargı müdahalesiyle son verilmesi çabalarına ve hukukun üstünlüğünün zedelenmesine karşı meslek onurumuzu ve toplumun adalete olan inancını koruma kararlılığımızı bir kez daha vurguluyoruz.

Meslektaşlarımıza ve tüm kamuoyuna duyurmak isteriz ki, bağımsız savunmanın, özgür ve kararlı temsilcileri olarak biz avukatlar buradayız; görevimizin başında, sorumluluğumuzun farkındayız.

Saygılarımızla.